Etimesgut Mutlu Son

Etimesgut Mutlu Son

kesinlıkla cama bakan Miranda’nın profiline bakarken hissettiÄŸi kadar alçak hissetmemiÅŸti. Öylesine eminlıkla, ondan uzak. Etimesgut Mutlu Son Turner uzun bir süre mevzuÅŸmadı. Londra’nın dışına çıkıyorlardı. VaroÅŸlardan geçtikçe binaların sayısı giderek azalıyor ve araları açılıyordu. Nihayet uçsuz bucaksız uzayıp giden tarlaların içine girmiÅŸlerdi. Etimesgut Mutlu Son Miranda ona bir defa bile bakmamıştı. Bunu biliyordu, çünkü onu izliyordu.Aşırı içiyor, paha biçilmez halıların üzerine çıkarıyordu. Olmayan parasıyla kumar oynuyordu.

Hatta bir seferinde bir atı o kadar dikkatsiz ve sert devam etmiÅŸtü ki hayvancık yedi gün süresince topallamıştı. Ne var ki Turner yaÅŸamında asla,Bundan dolayı nihayet, bir saat daha sessizliÄŸe katlanamayacağı, veya bu sessizliÄŸin tam olarak ne anlama geldiÄŸini düşünemeyeceÄŸi için mevzuÅŸmaya karar verdi. “gayem seni aÅŸağılamak deÄŸildi Miranda, ” dedi sakince. “ama neyin ne süre kötü bir fikir olduÄŸunu biliyorum. Seninle oynamak da son aÅŸama kötü bir fikir.” Miranda başını çevirmedi ama Turner onun,

“Niçin?” söylediÄŸini iÅŸitti. Turner hayretle onu süzdü. “Ne düşünüyorsun, Miranda? Hakkında söylenecekler umurunda deÄŸil mi? İk

Etimesgut Mutlu Son

imiz hakkında dedikodu çıkarsa, sana zarar gelir.” “ya da benimle evlenmek zorunda kalırsın, ” dedi Miranda, alaycı bir sesle. “Benim böyle bir niyetim yok. Biliyorsun, ” dedi, karnından mevzuÅŸurmuÅŸ gibi. Tanrım, aslına bakarsak böyle demek istememiÅŸti. “kimselerle evlenmek istemiyorum, ” dedi. “Bunu sen de biliyorsun.” “Benim bildiÄŸim, ” gizleyemediÄŸi öfkeyle gözleri parlıyordu, “ÅŸu ki — ” sonra durdu ve kollarını kavuÅŸturdu. “Ne?” dedi Turner. Miranda pencereye döndü. “Sen anlayamazsın. Etimesgut Mutlu Son  Ve sonra ekledi, “zaten dinlemezsin de.” AÅŸağılayan ses tonu adeta Turner’ın bedenine çiviler çakıyor gibiydi. “Lütfen. Huysuzluk sana yakışmıyor.” Miranda hışımla döndü. “Peki, iyi mi davranmalıyım? Söyle bana, benim iyi mi hissetmem gerekiyor?”

Turner’ın dudakları kıvrıldı. “Şükran duyabilirsin mesela.” “Şükran mı?” Turner arkasına yaslandı, sanki küstah birisi ÅŸeklinde görünmeye çalışıyordu. “Seni kullanabilirdim, biliyorsun. Kolaylıkla. Fakat bunu yapmadım.” Miranda yutkundu ve geri çekildi. Sonrasında nefret dolu bir halde mevzuÅŸmaya baÅŸladı. “Sen nefretliksin, Turner.” “Ben sana bir tek gerçeÄŸi söylüyorum. Ve neden daha ileri gitmediÄŸimi biliyor musun? GeceliÄŸini üzerinden çıkarıp o kanepenin üzerinde niçin sana sahip olmadığımı biliyor musun?” Miranda’nın gözleri büyüdü, soluk alma sesleri iÅŸitilir hale geldi. Turner kendisinin ham, kaba ve evet, nefretlik bulunduÄŸunu biliyordu ama kendine hâkim olamıyordu, kabalığının önüne geçemiyordu, çünkü kahretsin, Miranda idrak etmek zorundaydı. Gerçekte onun ne iÅŸe yaradığını, gücünün neye yetip yetmediÄŸini anlamalıydı. İşte bu – bu. Onun için. Onun için onurlu olanı yapmayı baÅŸarmıştı ama o bunu takdir bile etmiyordu. “Sana anlatayım, ” dedi resmen tıslayarak.