Etimesgut Masöz Bayan Leyla
Tiz sesli bir çocuk ÅŸarkıcı vardı, Peter Pears de; büyük besteciyle beraber oradan ayrılırlarken Florence’in eline on ÅŸilin sıkıştırmıştı. Florence, piyanoların sergilendiÄŸi yandaki salonun altındaki prova odalarını keÅŸfetti, orada John Ogdon ve Cherkassky gibi efsanevi piyanistler sabah boyunca gamlarını ve arpejlerini gümbürdetiyorlardı, uçuk-kaçık birinci derslik öğrencileri gibiydiler. Konser salonu ikinci evi benzer biçimde oldu Florence’in, her karanlık ve dağınık köşeyi sahipleniyordu, hatta Etimesgut Masöz Bayan tuvaletlere inen soÄŸuk beton merdiveni bile. Görevlerinden biri de yeÅŸil odayı düzenlemekti, bir öğleden sonra bir çöp kutusunda Amadeus Dörtlüsü’nün attığı, kurÅŸunkalemle tutulmuÅŸ konser notlarını gördü. El yazısı kıvrımlı ve silikti, zor okunuyordu, Schubert’in 15 numaralı kuartetinin baÅŸlangıç muvmanıyla ilgiliydi. Sonunda ‘B’de saldır!’ sözcüklerini okuyunca heyecanlandı. Florence önemli bir ileti veya yaÅŸamsal bir iÅŸaret aldığı düşüncesini aklından çıkaramıyordu, iki hafta sonra, okuldaki son yılı baÅŸlar baÅŸlamaz en iyi dostlarından üçüne kendisine katılıp bir dörtlü kurmaları önerisinde bulundu.
Etimesgut Masöz Bayan
Sadece viyolonselci erkekti, ama Florence, Charles Rodway’e duygusal bir ilgi duymuyordu. Okuldaki erkekler asla ilgisini çekmemiÅŸlerdi, seçtikleri çalgı ve repertuvarları dışında hiçbir ÅŸeyle ilgilenmeyen, delice hırslı, tutkulu müzisyenlerdi onlar. Grubundaki kızlardan biri ne zaman bir erkek öğrenciyle düzenli bir iliÅŸki kursa ortalıkta görünmez oluyordu, tıpkı Edward’ın futbolcu dostları gibi. Sanki bir manastıra girmiÅŸ ÅŸeklinde oluyordu genç kadın. Bir erkekle çıkıp bununla birlikte eski arkadaÅŸlıklarını sürdürmek mümkün olmadığından Florence yatakhanedeki arkadaÅŸlarından ayrılmamayı yeÄŸliyordu. Åžakalardan, samimiyetten, sevecenlikten, kızların birbirlerinin doÄŸum günlerini önemsemesinden, hastalanılmış olduÄŸunda çaydanlıklarla, battaniyelerle ve meyvelerle tatlı tatlı uÄŸraÅŸmalarından hoÅŸlanıyordu.
Okuldaki senelerı özgürlük ÅŸeklinde geliyordu ona. Edward’la Florence’in Londra’da yolları derhal hemen hiç kesiÅŸmedi. Florence, Fitzrovia ile Soho’daki pubları pek bilmiyordu, hep istemiÅŸ olsa da British Museum’un Okuma Odası’na da gitmemiÅŸti. Edward da ne Wigmore Hall’ü biliyordu ne de Florence’in oturduÄŸu semtteki çayevlerini, Hyde Park’ta bir defa bile piknik yapmamıştı, ya da Serpentine’da kayıkla gezmemiÅŸti 1959 senesinde, hepsi de bombayı engellemeye kararlı yirmi bin kiÅŸiyle beraber aynı anda Trafalgar Meydanı’nda bulunduklarını keÅŸfedince heyecanlandılar.
Son yorumlar